30 Haz 2008

KIRIK BİR ÇİVİ GİBİ BAYRAK

Parkın
önünden
geçerken
her sabah onlar,
durup o tuhaf heykelin
altındaki adama bakıyorlar,
işte hayat biraz da böyle, der gibi.
Adam da, çaprazdan eksik kolu bacağı,
inatla çürümeden gök her kış sabahı,
yerinde, bir önceki gün gibi,
karşısında cam siliyor,
şeytan dürtmüş silkiniyor
dev marketin çırağı.
no: ....
date: ....
No-date!
Kadınların
her
biri
kırık
bir
çivi
gibi!

29 Haz 2008

ON ÜÇÜNCÜ EV

On üçüncü evim bu benim.
Ispat için size saymayacağım tek tek hepsini,
zira, kısa tutmalıyım hikâyeyi.

Merzifon'da doğduğum ev, tabiatıyla ilki.
İkincisi Balıkesir'de, babamın üstçavuşluğundaki.
Beşincisi yine Merzifon'da
bu kez başçavuşlukta.

Sonra esaslı olan her şeyin,
umutların ve hayallerin,
büyük aşk-ı ihtilâlin başladığı Ankara.

Ortaokul ve erkek liseli
oldukça 'erkeksi' yıllarımdaki iki evle
saymayacağım burada şimdi hiç İzmir'i.

Ardından bir hayata atılma devri,
bir evlilik ama üç evli.

Öncekini geçelim, lâkin,
son evim ilk odam benim.

Uzamasın, burada hikâyeyi bitireyim;
durayım biraz burada,
sonra yürüyüp bağırayım her şeyi sil baştan:
"Seni çekip alıcam lan bu hayattan!"

Adam Sanat, Sayı 199, Ağustos 2002

DÜNÜR ALAYI

Ne çok severdi beni dedelerim!
Yazları sırasıyla yanlarına giderdim:
Bir Emirgân'a, İstanbul'a, bir Uşak'a sevinçle.

Kucaklarından düşürmezlerdi beni hiç,
pamuk elleriyle tutarlar ellerimden, gezdirirlerdi:
Uşak'ta meyva bahçelerinde, Emirgân'da sahilde.

Öyle pahalı hediyeler alamazlardı bana ama
sanırdımki o yıllarda en güzel dünya,
iri şeftali, sulu ayva, bir de elma şekeriyle kos helva.

İlk erkek torundum ben,
çok beklediler beni, çok sevdiler çok,
üzmedim ben de hiç onları.

Biri; alaylı biri, nice zahmetin sonu,
Baltalimanı'nda meşhur Kapri'nin şefgarsonu.

Öteki, nice istasyondan sonra
hayatı koca bir tren, kendi emekli olmuş,
devlet demirin kondüktörü.
-annemdedir hâlâ düdüğü-

İki dedemi de görmedim ben.
Biri adımı veren, adı Derviş,
sırım gibi, yaman,
öteki çok önceleri göçmüş benden,
masmavi gözlü Selânikli Süleyman!

Adam Sanat, Sayı 192, Ocak 2002

26 Haz 2008

BOŞGÜN

kasa yokmuş bugün,
sobayı tutuşturmak için
ihtiyaç duyduğum, tombul manavda.
Köfteci Cemal Abi aldı dedi.

Karşıdaki güzellik salonunun
güzel kalfası camekandan
yine bana gülümsedi
bir leydi edasıyla.

Eski sevgilimin hediyesi
deri çantamın derisini çaldığı için
nefret ettiğim tamirci,
yine dükkanının kapısında.

Sevdiğim siyah beyaz kedi
küçük tuhafiyecinin yanındaki
telefon kulübesinin
üzerinde uyuyakalmış yine.

Her şey yerli yerinde sokağımda
bu pazar sabahı da aynı saatte,
gazetem ayrılmış, sofut diye alayla sattığı
sigaram da var bakkalımda.

Nasılsa yolunda her şey ama
yaşıyorum o duyguyu yine, kafam karışık:
Hangi gün vardır ki akşam olmadık?

19 Haz 2008

O BAKIR YEŞİL DÜDÜK

o bakır yeşil düdükle ben
çok zamandır çekmecedeydik
hiç açılmadık
Sırası geldi şimdi

o tren bacaklı kadınla ben,
çok camdan sarkmaların hüznü
hep aynı makasta karşılaşırdık.
Sırası geldi, şimdi hatırladım.


o bakır sarı yüzlü kadın
onun yüzlerce yüzü aynı vagondaydık.
Şimdi geldi sırası, indi,
camda şirin hayaletler belirdi.


çocuk umutları bitiren
o kentin göbeği o yerden
kesilen bağ o tren.
Şimdi sırası mıydı,
tüm gidişler uçarı!


"Trenler her ne kadar
bağışlasa da uzaklıkları,
trenler,
birbirine ulaştırmaz
yalnızlıkları."

11 Haz 2008

ESKİ CEKET

Yine sıkıntıyla oturuyordu
buğulu camın ardında
günlerdir yaptığı gibi.

Mavi çinko çaydanlıktan
yükselen ıslıktı en belirgin ses
ve iskemlenin çıtırtısı.

Okşayıp başını kedisinin,
yuvarlanan gözyaşlarını sildi,
içinde belli belirsiz bir
dışarı çıkma isteği belirdi, gerindi,

kedinin tuhaf hareketlerini izledi,
hissettiği,
yitmiş bir arkadaştan kalan
eski bir ceketi giymek gibi birşeydi.

Adam Sanat, Sayı 295, Nisan 2002