26 Oca 2010

BİCAN EFENDİ SOKAĞI

Sen gelene kadar ben kıyısındayım hayatın
Karşıki yeşillik bostan Pala Dayı’nın yüreği
Bostan yeşilefletun lodos sarımavi
Beyaz bir kalın kitap aklımdaki
-‘Pırtık’ kaç gündür sokağa uğramıyor-
uzun uzun kıvırcık kıvırcık siyah siyah sayfaları

Ah saçılan harflerini arıyorum senin hayatımdaki
Koltuk diplerinden kitap aralarından yastıklardan
Söylenmeyen tüm güzel cümleleri kurarım diye belki
Sardunyanın yaprakları sararıyor
Sen gelene kadar kıyısındayım ben hayatın

Sen gelene kadar ben kıyısındayım hayatın
Radyoda nihavent şarkı sonra türban meselesi
Kalbim kaldırmıyor radyo inceden tıngırdıyor
Savaş çıkalı hayli olmuş da küsuratla kürt ölmüş
Yokluğu paylaşıp üzülüyorum gözlerim yaşarıyor

Parmak uçlarım ılık ve dokunmak istiyorum
Yüzün oralardaki çocuklar kadar parçalanmış yanık
Düşünmek istemiyorum esmer yokluğunu diyorum
Sen gelene kadar ben hayatın kıyısındayım

Hayatın kıyısındayım ben gelene kadar sen
Kadeh göğsümde boş ağzım boş elim boş
Çocuklarının çığlıkları yükseliyor
Uyumak nasıl sızmaksa nasıl ayılmak
Akşam nasıl berbat bir akşamsa hayat gibi!

Çan onda çalıyor ben uyanıyorum uyanmaksa
İnce topuklar kiliseye yürüyor yürüyorum
Eczacıda sarı bir kedi büyüdükçe büyüyor şahidiyim
Büyüdüğü için mi hayalimde ölüyor bilmiyorum

Yüz gram peynir radikal bir cumhuriyet sucuğu pazarları
Kalbimden altın yumurtalar çıkarıyorum ama kıramam
Kot farkından hep küf hep rutubet bizimkisi de
Ev sahibi yine pencerelerde dolaşıyor
Sen gelene kadar kıyısındayım ben hayatın

Gelene kadar sen kıyısındayım ben hayatın
Geçenlerde bir köpekle üç yavrusu öldürülmüş
Çınarlara mıhlamışlar wanted yazılarını
Doktorun şimdilik mor saçlı sevimli şişman karısıyla
Şişman kedileri bizim asırlık şık sokakların

Arıyorum hayalini köşelerinde bastığın sokakların
İçilen şarapların tortularından eski şişelerde
ıslıklarının ardından iniyorsun denize balıkçıların
Müezzinin sabah çağrısı neredeyse geliyor
Gelene kadar sen ben kıyısındayım hayatın

Gece sisli vakit geç artık ışıklar yansın
Biliyorsun sen olur desem olmaz olmadı hiç olmuyor
Sende bir çift sözüm olsun çünkü sen yaramsın
Yaz ol yara ol söz ol yol ol ve içten bir esmer ameliyat

Sen gelene kadar ben kıyısındayım hayatın
Yanına gelirim istersen eğer hayatımla
Oradan geçerim ağımla belki ben
İlk oltasında balığı çeken çocuğun sevincinin ortasına
Sen gelene kadar ben kıyısındayım hayatın

19 Mar 2009

PARMAK UÇLARINDA

nasıl açılır çiçekler bahar geldi mi
nasıl açılır ha, nasıl açılır bir kadın
nasıl ister bir adam, nasıl bir kadını
nasıl patlar gibi açtığında çiçekler

işte oraya uzanıyor dalları ağaçların
boğazın içinde sert hep o rüzgârlı kıyılar
nasıl korunur adam ojeli rüzgârlardan
kadın hep yükseklerden ilerliyor

elinde hep neşeli bir çocuk kadının
hep bir çocuk telaşıyla geliyor
çocuk mahmurluğu biraz bakışlarında
kadın avuçlarında hep delici bir arzu

hep bir sıcak kıştan kalma isteği
hep bir ıslak, hep bir dar o erkeğe
ısınıyor kaldırım parmak uçlarında
yakıyor içine koyduğu hayalini

20 Ara 2008

ANNE

Biliyor muydun anne
adının neden bu kadar
az geçtiğini şiirimde

bana kalırsa ve sadece
bana değil şu tezgahtar
kadına bakılırsa da

eşya işte öyle olduğu
için değinmedim hiç sana
içine girdiklerim içinden çıktığım

içinden geçtiklerim içimde kalanlar
içinde kalmak istediklerim
sen son durağımsın biliyorsun

30 Haz 2008

KIRIK BİR ÇİVİ GİBİ BAYRAK

Parkın
önünden
geçerken
her sabah onlar,
durup o tuhaf heykelin
altındaki adama bakıyorlar,
işte hayat biraz da böyle, der gibi.
Adam da, çaprazdan eksik kolu bacağı,
inatla çürümeden gök her kış sabahı,
yerinde, bir önceki gün gibi,
karşısında cam siliyor,
şeytan dürtmüş silkiniyor
dev marketin çırağı.
no: ....
date: ....
No-date!
Kadınların
her
biri
kırık
bir
çivi
gibi!

29 Haz 2008

ON ÜÇÜNCÜ EV

On üçüncü evim bu benim.
Ispat için size saymayacağım tek tek hepsini,
zira, kısa tutmalıyım hikâyeyi.

Merzifon'da doğduğum ev, tabiatıyla ilki.
İkincisi Balıkesir'de, babamın üstçavuşluğundaki.
Beşincisi yine Merzifon'da
bu kez başçavuşlukta.

Sonra esaslı olan her şeyin,
umutların ve hayallerin,
büyük aşk-ı ihtilâlin başladığı Ankara.

Ortaokul ve erkek liseli
oldukça 'erkeksi' yıllarımdaki iki evle
saymayacağım burada şimdi hiç İzmir'i.

Ardından bir hayata atılma devri,
bir evlilik ama üç evli.

Öncekini geçelim, lâkin,
son evim ilk odam benim.

Uzamasın, burada hikâyeyi bitireyim;
durayım biraz burada,
sonra yürüyüp bağırayım her şeyi sil baştan:
"Seni çekip alıcam lan bu hayattan!"

Adam Sanat, Sayı 199, Ağustos 2002

DÜNÜR ALAYI

Ne çok severdi beni dedelerim!
Yazları sırasıyla yanlarına giderdim:
Bir Emirgân'a, İstanbul'a, bir Uşak'a sevinçle.

Kucaklarından düşürmezlerdi beni hiç,
pamuk elleriyle tutarlar ellerimden, gezdirirlerdi:
Uşak'ta meyva bahçelerinde, Emirgân'da sahilde.

Öyle pahalı hediyeler alamazlardı bana ama
sanırdımki o yıllarda en güzel dünya,
iri şeftali, sulu ayva, bir de elma şekeriyle kos helva.

İlk erkek torundum ben,
çok beklediler beni, çok sevdiler çok,
üzmedim ben de hiç onları.

Biri; alaylı biri, nice zahmetin sonu,
Baltalimanı'nda meşhur Kapri'nin şefgarsonu.

Öteki, nice istasyondan sonra
hayatı koca bir tren, kendi emekli olmuş,
devlet demirin kondüktörü.
-annemdedir hâlâ düdüğü-

İki dedemi de görmedim ben.
Biri adımı veren, adı Derviş,
sırım gibi, yaman,
öteki çok önceleri göçmüş benden,
masmavi gözlü Selânikli Süleyman!

Adam Sanat, Sayı 192, Ocak 2002