11 Ara 2007

DEDEMLE DERTLEŞME

Bir gece ölümünden az önce oturup dertleşmiŞtik dedemle serin bahçesinde. Dedem kızlarımı sormuştu bana. Sınırlıydı tecrübem, utanmıştım da biraz, anlatamamıştım pek fazla bir şey, anlamıştı o beni ama ve hikayesini nasıl da merakla dinlemek istediğimi, sonra usulca anlatmaya başlamıştı, yıl dokuzyüzyetmişüç mü ne:

“Tütün kırıp dizen kadınlardı
sıcak altında saatlerce kalıp ovada,
akşamları yarılan parmaklara
yağlı çaput sarılırdı.”

Vakit ilerledikçe açılmıştı, çocuksu rahatlığımdan etkilenip belki de:

“Biri bana vardı ısrardan usanınca,
sonunda mutlu da oldu, diğeri
ayrılığa dayanamadı daha fazla
seçtiydi öte yanı.”

Henüz çiçeklenmişti portakallar ve gözüm onlara dalmıştı.

“Yıl dokuzyüzkırkaltı mı neyse işte,
Şahin’in ilk yaşıydı bu Uşak’ta,
Bir makas hatası yaptıydım da
İki katar birbirine çarptıydı.”,

demişti hatırladım, gözleri belirgince büyümeye başlamıştı.

“Çok korktuydu anası Şahin’in,
çok ağladıydı işimden ederler
beni diye o vakit, ama
dokunmadılardı nedense bana.”

Oturaklı bir küfür sallmıştı eminim, sonra “Yok yok”, demişti,

“halaoğlu emniyetten Osman’a
torpil koydurmuşmuş Dilşad,
sonraları duydumdu; diyemedim
adama bir eyvallah! ‘Olmasaydın
çoluk çocuk kalmıştık be ortada! ’
Süheyla da işte o yaz doğduydu.”

Dudakları titredi, buğulandı gözleri, sanki söylemek istemedi de yine de söyledi:

“Sonradan Züleyha’nın kocası dediydi,
ne yapsın adam, kabullenmiş durumu;
kızımın adını da zaten
Züleyha’ya uysun diye koydumdu.”

Başladı sarmaya açıp tabakasını, gözleri son kez bana uğradı, sakalına yuvarlanırken gözyaşları kemik gözlüğünü dayadı alnına ve Züleyha’nın kocasından duyduğu son cümleyi mırıldandı:

“Portakal kabuklarına yazardı
sırf sen okuma diye şiirlerini,
sararmış parmakları çiçek açmış gibi
ne de güzel kokardı.”,

diye bitirdi hikayesini dalgın gözleriyle. Çok kadınlardı, diyemedim dedeme, sustuydum en iyi dertleşmemde.



Hiç yorum yok: